3 Temmuz 2018 Salı

Bertrand Russell ve Eğitim

BERTRAND RUSSELL VE EĞİTİM 

Afet YILMAZ 

“Ak saçlı, yaşlı bir bey; Sivri ve sanki konuştuğu kimsenin, her kelimesinden zengin bir tecrübe edinmesi gerekiyormuş gibi daima zekâ ile gerilmiş bir yüz; zayıf dostane bir ağresiviteye ve hayatı boyunca onu terk etmeyecekmiş gibi görünen bir gençliğe sahip” .

Bütün bunlar Berlinli bir öğrencinin tasvirine göre çağımızın ünlü filozofu, bilim ve toplumsal eleştirmenlerinden biri sayılan Bertrand Russell’i ifade etmek için kullanılan sözcükler. Soylu ve liberal bir İngiliz ailesinden gelir. 98 yıllık yaşamında engellere karşı savaşımcı kimliğini sürdürmüş bu yüzden çeşitli tepkilere uğramıştır. Başına gelenlerde inandığı düşünceye tek başına savunmasıyla kalmayıp topluma mal etmesinin rolü büyüktür. B. Russell, içine kapalı hırçın bir filozof karakteri taşımaz. Genelde dışa dönük günün problemlerini ele almaktan hoşlanan, eserlerinde; çok ağır konularda bile şakacı, mizahsen tavırlarını ortaya koymaktan çekinmeyen bir kişilik sergiler. Henri Bergson’dan (l859-l94l), Einstein’a (1879—1955), eğitimden kadın haklarına değin çeşitli alanlarda eser vermiş olan Russell’ın yapıtlarındaki ortak yönü; sistemi; ölçüsünde özlü ve açık üslubudur. Russell bu fikrini şu öğüdü ile ifade etmek ister. "Kısa sözün elverdiği yerde uzun söze kaçmayın". "İnsanoğlu ya da biraz böbürlenerek kendi kendine verdiği adla homo Sapiens, yer gezegenindeki canlı türlerinin hem en ilginci hem de en sinire dokunanıdır." diyen Russell insanın yeryüzündeki yaşam için şimdiye dek yaptığı, yapmakta olduğu belki de gelecekte başka bir yerdeki yaşam için yapabileceği iyi ya da kötü şeylerin değerini ve insanın var oluş kavgasındaki durumunu belirlemede yararlı olacak bir düşünüşü ortaya koyar.

İnsanın var oluş kavgasındaki durumunu belirlemede eğitimin yerini sorgular. Russell’e göre ciddi bir eğitim kuramı iki kısımdan oluşmalıdır. l-Yaşamınızdaki amaçların neler olduğu ile ilgili kısım, 2-Ansal değişim yasalarını inceleyen psikolojik dinamik bilimden oluşan kısım. Russell’e göre yaşamımızdaki amaçların ne olduğu konusunda ayrılan insanlar eğitimin amaçları konusunda asla birleşemezler.

Otoriter Eğitim ve Disiplin 

Russell göre eğitimin amacı uygarlık olmalıdır. Fakat bu uygarlığın tanımı, kısmen bireysel kısmen toplumsal tanımı olan bir kavramdır. Uygarlık bireyde hem ansal (fikri, zihni) hem törel, hem ahlakî hem de psikolojik niteliklerden oluşur. Ansal nitelikler deyince belirli genel bilgi birikimi, insanın kendi mesleği ile ilgili teknik ve uzmanlığa sahip olması, fikirlerini gelişigüzel değil de kanıtlara dayanarak oluşturma alışkanlığını edinmesi akla gelmelidir. O’na göre Törel nitelikler deyince tarafsızlık, iyilikseverlik, kendi iradesine sahip olma, psikolojik nitelikler deyince; uygarlık yasalara saygı, insanlar arasındaki adalet, insan ırkının herhangi kesiminin zarar görmesine yönelmeyen amaçları, araçların amaçlara akıllıca uyarlanması akla gelmelidir. Russell eğitimin amacını, ansal, töresel ve psikolojik nitelikler olacaksa bunları gerçekleştirebilmek için neler yapılabileceğini, bu amaçları gerçekleştirme de özgürlüğün payının ne olduğunu sorgulamak, davranış biliminin ele alması gereken bir problem olduğunu söyler. Russell bireyci ve bilginin önemine karşı kayıtsız davranan fikirleri kabul edemeyeceğini söyleyerek "Bizler işbirliği gerektiren toplumlarda yaşıyoruz. İşbirliğinin ise kendiliğinden meydan gelen dürtülerden doğacağına inanmak boşunadır. Sınırlı bir alanda yaşayan büyük bir nüfusun varlığını sürdürebilmesi ancak bilim ve teknik sayesinde mümkündür. Bu sebeple eğitim, bilim ve teknikle ilgili aktarması gereken asgari bilgileri aktarmalıdır.”

Eğitim toplumsal görüş açısından bakıldığında sadece gelişme fırsatı vermez. Aynı zamanda çocukların kendi kendilerine elde edemeyeceği ansal ve törel donatımı da sağlaması gerektiğini vurgular. Russell aşırı derecedeki otoriter eğitimin öğrenciler için zararlı olduğunu söyleyerek, öğrenciler üzerinde aşırı yetkinin kullanılmasını ya onları boynu bükük ya da isyankâr yapacağını belirtir. Her iki tutumunda da kaybettirdiği şeyler vardır. Otoriter eğitimin eğitilebilir üzerindeki etkisi Rusell’a göre daha kötüdür. “Böyle eğitimciler ruhlara dehşet duygusu vermekten hoşlanan ve bundan başka hiçbir şeyden hoşlanmayan sadist disiplinciler haline gelebilirler. Bu adamlar bilgiyi temsil ettiklerine göre öğrenciler bilgiden korku duymayı öğrenirler. Bilgiden duyulan bu korkuya insan doğasının bir parçası gözüyle bakılır ama aslında bu otoriter eğitimciye duyulan bir nefretin parçasıdır” diye belirtir.

Russell eğitimcinin isyankar olmaması gerektiğinin sebebini ise öğrencilerindeki meydan okuyucu ruhu kamçılayabileceğini, bunlar meydan okuyucu yanlarını kamçıladıkları öğrencileri için aynı zamanda mükemmel bir ortam yaratmaya çalışmaktadırlar. Halbuki bu iki amaç birbiriyle hiç uyuşmamaktadır. Russell’a göre Eğitimde istenilen; ne boynu eğik ne de isyankar olmalıdır. İstenilen, iyi huy, gerek insanlara gerek yeni fikirlere karşı hoş görüşlü bir tutum sergilemektir. Büyüdükleri zaman gençlerin hoş görülü insanlar olması isteniyorsa genellikle onların kendi çevrelerinin hoşgörülü olduğunu hissetmeleri gereklidir. Bunun için de gençlerin isteklerinin bir dereceye kadar duygudaşlık gösterilmesi olağandır. Öğrenme sırasında öğrenciye kendisine öğretilenin hiç değilse gerçeklerin öğrenilmeye değer şeyler olduğunu hissettirmek için her türlü gayretin gösterilmesini söyleyen Russell’a göre öğrenci, öğrendiklerinin özüne neden, nasıl öğrendiğini öğretmenine özgürce sorabiliyorsa ve öğretmeni onunla işbirliği yapabiliyorsa öğrenci konuları daha kısa sürede ve isteyerek öğrenecektir.

Russell’a göre çocuklara gösterilecek ilgi herhangi daha yüksek amaç olmaksızın sırf çocuklarla beraber bulunmanın yarattığı zevkten ileri gelen ilgi olmalıdır. Böyle niteliğe sahip öğretmenler çocukların özgürlüklerine sık sık karışmak zorunda kalmayacakları gibi karışmaları gerektiği zaman da psikolojik bir probleme meydan vermeyeceklerdir. Aşırı çalışan yorgun olan öğretmenlerin çocuklara içgüdüsel yakınlık göstermesinin olanaksız olduğunu söyleyen Russell: Bu gibi öğretmenler koşullar ne kadar iyi olursa olsun çocuklara karşı tıpkı “Fasulyeden bıkıp da lokantada pilaki adı altında yine fasulyeyle karşılaşınca yemeğe kurşun sıkan hikaye kişisinin bu yemeğe karşı beslediği duygunun ister istemez aynısını besleyebileceğini söyler.” 

Russell’ın Aylaklığa Övgü adlı eseri; eğitim bir kişinin bütün mesleği olmamalıdır. Mesleği çocuk eğitimi olan bir insan bu işi günde en çok iki saat yapıp geri kalan saatlerini çocuklardan uzakta geçirmelidir. Çünkü sürekli çocuklarla beraber bulunmak, hele otoriter bir disiplinden kaçınıyorsa son derece yorucudur. Yorgunluk sinir bozar. Sinirleri bozulan öğretmenin hangi kurama göre kendini yetiştirmiş olursa olsun, bir yerden patlak verebileceğini belirtir. Çünkü çocuklarla olan ilişkilerde mutlaka gösterilmesi gereken dostluk sadece kendi kendine kontrol edebilme yeteneğiyle korunmaz. Çocuklarla olan ilişkilerde, peşin kuralları onları tanımadan bilmeden koymak gereksizdir. Zira bu konuda verilecek doğru kararları öğretmenin kendi dürtülerinin götüreceğini söyleyen Russell, verilecek karar ne olursa olsun eğer çocuk sizin ondan hoşlandığınızı sevdiğinizi hissediyorsa doğru bir karar olacaktır. “Ne kadar akıllıca olursa olsun hiçbir kural şefkâtin, düşüncelerin ve davranışın yerini tutamaz” Russell’a göre; Çocuklar üzerinde disiplin oluştururken, akılcı, sevgi ve hoşgörüyü temel alan kuralların oluşmasına önem verilmelidir. Çocukları seven, çocukların varlığından öç almayan yetişkinler, eğitimciler, öğrencilerin dostluğunu kaybetmeksizin disiplin kurma yolunda başarılı olabilirler.

Eğitimde Özgürlük ve Otorite 

Russell’e göre; eğitimde özgürlük, bir ölçü konusudur. Eğitimde özgürlüğü destekleyen bir kişi, çocuklara gün boyu her istediklerini yapmalarını kastetmiş olamaz. Özgürlüğün olabilmesi için, bir ölçüde otorite ve disiplin olmalıdır. Sorun ise bu otorite ve disiplinin nasıl uygulanacağındadır. Eğitim, devletin, öğretmenin, ailenin ve çocuğun bakış açılarından ele alınabilir. Bunların hiçbiri tarafsız değildir. Hepsi; eğitimin amaçlarına olumlu ve olumsuz katkılarda bulunabileceğini belirten Russell, eğitime etki eden unsurlar içerisinde devletin daha çok söz hakkına sahip olduğunu belirtir. Eğitim ana, baba, devlet ve öğretmenin otoritesiyle yönlendirilirse, çocuğun iyiliğini yeterince gözeteceklerinden emin olamayan Russell sebebini de şöyle açıklar; Devlet çocuktan ulusal saygınlığı yüceltmesini ve iktidardaki yönetimi desteklemesini bekler. Öğretmen çocuktan okulunu yüceltmesini bekler. Ana baba ise çocuktan aileyi yüceltmeyi bekler; çocuğun, kendi yaşamını yönlendirecek deneyime sahip olmadığı için masumiyetini sömüren sinsi emellere yem olabileceğini belirtir. Siyasal bir sorun olarak eğitimin güçlülüğünün burada olduğunu vurgular. Russell çocukların kendi başlarına bırakıldığında çoğunluğun okuma yazma öğrenemeyeceğini; yaşam koşullarına daha az uyumlu olarak büyüyeceklerini ifade eder. Bu sebeple O; eğitim kurumlarının var olmasına ve çocukların bir ölçüde disiplin altında tutulmasının zorunlu olduğunu söyler. Fakat hiçbir otoriteye tam olarak güvenmez. Bu sebeple eğitimde oldukça az otoriteye yer verilmesi ve gençlerin doğal arzu ve güdülerinden yararlanma yollarına gidilmesi gerektiğini belirtir.

Russell tek program değil birden fazla programa dayalı öğretim şeklinin uygulanmasının sanıldığından çok daha olanaklı olduğunu ifade etmektedir. Çünkü ne de olsa bilgi edinme arzusu gençlerin çoğunda doğal olarak vardır. Yapılacak şey çocuğa veya gence bilginin edinilmeye değer bir şey olduğunu hissettirmektir. Bugün artık tek boyutlu dar ve sınırlı insan anlayışına dayalı öğretim şekli terkedilmiştir. Çünkü herkes her şeyi öğrenemeyeceği gibi öğrenmek zorunda da değildir. Bunun için Russell “öğrencilerin birer araç değil birer amaç sayılmasını söyler”. “Öğrenciyi kendine özgü hakları ve kişiliği olan, başlı başına bir amaç oluşturduğunu göremeyen, onları sadece bul-yap bilmecesinin bir parçası, taburunun bir eri, devletin bir vatandaşı sayan kimseler eğiticilik yapmaya elverişli değildir”

Eğitim - Toplum

Russell’a göre bilimsel bir toplumda eğitimin iki amacı vardır. 1-Zekâyı geliştirmek, 2-Yurttaş yetiştirmek, Böyle bir toplumda eğitim üç cephelidir. 1-Zekâ terbiyesi, 2-Nefse hakimiyet, 3-Başkalarına hakimiyet. Bilimsel bir toplumda yöneticiler sıradan erkek ve kadınlar için başka, bilimsel iktidarı ellerinde tutacaklar için başka bir eğitim metodunun kullanılacağını söyleyen Russell, çocuklara küçük yaşlardan başlayarak kompleks yaratmayacak bir eğitimin verilmesi gerektiğinden bahseder. Bilimsel bir toplumda çocuklar zamanlarının çoğunu açık havada geçirecek, kitaplardan öğrenilecek derslere gerekli olduğundan fazla zaman ayırmayacak, oğlanlar ve kızlar birbirlerinin yaptığı işin tamamını yapmayı öğrenecekler, eğitimleri baştan başa elişlerine dayanacak, okulu bitirmeden birer zanaat öğretilecek ve hangi işe girecekleri uzmanlar tarafından belirlenecek. Formal dersler sinema radyo ile verilecek, bir öğretmenin verdiği ders memleketin her yerinden dinlenilebilecektir. Okullarda intizamı sağlayan bir bayan öğretmen bulunacak, bu öğretmen ders vermeyecek, belki de bir süre sonra bu düzeni sağlayan bayan öğretmene ihtiyaç duyulmayacaktır. Çünkü her şey çok düzenli olacaktır. Russell’a göre bilimsel bir toplumda, çocuk konuşmaya başladığı andan itibaren bilimsel zihniyet aşılanacak, çocuk ilk hassas yaşlarında cahillerle ve bilime yabancı kimselerle temastan dikkatle korunacaktır. Çocuk yirmi bir yaşına kadar bilimsel bilgilerle donatılacak, on iki yaşından sonra da gelişme gösterdiği bilgilerde ihtisas yapması sağlanacaktır.

Russell’a göre, toplumun temel işlevinin çok iyi bir şekilde yerine getirilmesini sağlamakta önemli bir görev eğitim alanına düşmektedir. Eğitimde tutulacak yolu seçmeden önce eğitmekle nereye varılacağını bilmek gereklidir. Eğitimde en iyi benimsenecek yolu kestirmeden önce toplumda da ne çeşit bir insan yetiştirmek, istediğinin bilinmesi gerekir. Russell’a göre, eğitimcilerin amacı, ne şüpheciliğe kapılan, ne de kurallara boyun eğen insanlar yetiştirmek olmamalıdır. Eğitimden beklenen insanda ne kadar zor da olsa belli bir ölçüde bilgiye varabileceği inancını yaratmaktır. Herhangi bir zamanda bilgi olarak kabul edilen şeylerin çoğunda insanların yanıldıklarını, ama bu yanılmaların dikkatle, çabayla düzeltilebileceğinin bize öğretilebilmesi olur. Russell, çağımızın sorunları üstüne düşünceler adlı eserinde “bilgi güçtür, fakat elde edilmez değildir. Kuralcılık insana güçlükleri unutturur, şüphecilik ise çıkar yol göstermez. Her ikisinde de bir yanılma vardır. Bu yanılmalar insanlar arasında yayıldıkça, toplumu yıkıma sürüklediğini” belirtir. Ana-babalar çocuklarının büyümesini, gürbüz ve sağlam olmasını, iyi öğrenmesini, okumasını isterler. Bunları kendileri için istedikleri gibi çocukları için de isterler. İşte iyi bir öğretmende bu duygunun bütün öğrencilere yayılmış şekliyle bulunması gerekir. Ve çocukları devletinden de çok sevmelidir. Yoksa ideal bir öğretmen olamaz. Ancak böyle bir sevgiyi taşıyan insanlara eğitim planları çizmek bakımından güvenilebilir. Russell, iyi bir eğitimcinin sevgiden yoksun olmaması gerektiğini söyler. Eğer sevgiden yoksunsa, çocukta karakter ve zeka serbestçe iyi olarak gelişemeyeceğini, iyi bir eğitimci için sevginin yanı sıra insanın iyi yanları üzerinde sağlam bir anlayışa da sahip olması gerekir. Çünkü bütün insanlığı sevenler bile insanca nasıl yaşanabileceği bakımından yanılabilirler.

Russell’a göre ideal bir insanın temelinde yer alan dört özellik vardır; 1-Yiğitlik, 2-Duyarlılık, 3-Canlılık, 4-Akıllılık. Russell, bunun dışında başka niteliklerin de eklenebileceğini söyler. Gençler beden, duygu ve kafa bakımından doğru dürüst eğitilirse bu nitelikler herkeste olabilir. Canlılık, kafadan çok bedenle ilgili bir özelliktir. Yiğitliğin, birçok yanları vardır. Cesaret gibi insanın kendisine olan saygısıyla hissel duygulardan sıyrılmış bir hayat görüşünün birleşmesidir. Duyarlılık, cesareti düzelten bir niteliktir. Akılcılıkta hem gerçek bilgi hem de bilgiye yatkınlık her ikisi de birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Russell’a göre, çağımızın karmaşık dünyası ayakta duramaz, dursa bile ilerleyemez. Onun içindir ki, eğitimin, başlıca amaçlarından biri, aklı geliştirmektir ve yine inanç bakımından geniş görüşlü insanlar yetiştirmek olmalıdır. Russell, bu eğitimin, çok dar bir alanda sınırlı kaldığını bu sözleriyle belirtmektedir.

Sonuç olarak Russell, bir toplumun kalkınmasında insan kaynağının eğitim yoluyla devreye sokulacak en önemli bir araç olduğunu, aynı zamanda eğitimin uygarlaşmanın gerçekleştirilmesinin vazgeçilmez amacı olduğuna inanır. Çünkü yapılan her şey insanlık onuruna yakışır bir biçimde yaşamını sürdürmesi içindir. Bize kötü huylar veren eğitimdir. Karşıt erdemleri verecek olan da gene eğitimdir. Çünkü eğitim, yeni dünyanın anahtarı olma özelliğini taşımaktadır.


Kaynak: Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi

.

Hiç yorum yok: