31 Temmuz 2019 Çarşamba

Bülent Usta - Engelleri Aşmak

.

Engelleri Aşmak
Bülent Usta

Artık hava çok sıcak… Benim için de tatil başladı. Arabama atlayıp uzaklara gitme hayali kuruyordum ne zamandır. Kısa süre de olsa bunu yapabileceğim. Zamanının çoğunu bir odaya kapalı halde geçirince ister istemez uzaklara gitme hayali kuruyor insan. Bu uzaklara gitme hayali, gizli bir melankolinin sonucuydu belki de… Kaçma isteği, alıp başını gitme… Ama Kavafis uyarmıştı: “Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın. / Bu şehir arkandan gelecektir. / Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın, / aynı mahallede kocayacaksın; / aynı evlerde kır düşecek saçlarına. / Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda. / Başka bir şey umma- / Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte, / öyle tükettin demektir bütün yeryüzünü de.”


Şiirin asıl çarpıcı yanı, son dizeleri, yeryüzünü nasıl tükettiği bir insanın. Philip Roth hakkında yazarken, Roth’un ömründen tam 50 yılı (hesaplamış) yazarak geçirdiğini öğrenmiştim, “muazzam bir yalnızlık” olarak tanımlamıştı sessiz bir odada geçirdiği bu yılları. “Sevinç ve acı, hayal kırıklığı ve özgürlük, esin ve boşluk” içinde geçmişti ömrü, o sessiz odada.

Tatile girince, çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği eve, ailemin yanına gittim, kardeşim, “Sana az çay taşımadım, çok az inerdin aşağıya” dedi. Çatı katındaki odamdan çok az dışarıya çıkardım, kitaplar yetiyordu bana ve sürekli yazmak… Annem, aşağıya inip onlarla oturmam için çok ısrar ederdi. Şunu okuyayım, ineceğim derdim, ama sonra okumaya dalınca bir bakardım vakit gece yarısı olmuş. Yer ve zaman değişse de, değişmeyen şey, bir in bulup vaktimin çoğunu kitaplar arasında geçirmekti. Yeryüzünü çoğu zaman böyle tüketmiştim. Ama Roth’un dediği gibi, yaşadığım “muazzam bir yalnızlık” mıydı, emin değilim. Bütün o yazarlar, roman karakterleri, hayatımı fazlasıyla dolduruyordu. Şimdi tatil için uzaklara giderken, gittiğim o uzak yerde yine bir in, bir koy, bir ağaç altı bulup aynı şekilde yaşamaya devam edeceğim belki de, sanki hiç odamdan çıkmamış gibi.

Roth gibi yazarların, muazzam bir yalnızlığı göze alıp odalarına kapanarak yazmalarına neden olan şey neydi? Yaratıcılık üzerine ciddi bir külliyat var, ama bana kalırsa bu arzunun nedeni engellerdi. Psikanalizden biliyoruz ki, engeller ile arzular arasında, engeller ile yaratıcılığın önemli bir kaynağı olan suçluluk duygusu arasında yoğun bir ilişki var. Kitaplar, engelleri kaldırıyordu; tutkulu bir biçimde başka hayatları, anlamları açıyordu insanın önünde, her kitap başka bir boyuta açılan kapıya benziyordu ve bir kere o kapıdan girince başka kapılar karşılıyordu insanı. Kitaplardan oluşan bir labirentin içinde yönümü bulmaya çalışıyordum. Böyle yaşadığı için Roth pişmanlık duymuş muydu? Eminim pişmanlık duymuştur, ama başka türlü yaşamak elinden gelmezdi muhtemelen.

Adam Phillips, Freud’u anarak, uygarlığın hazlarımızı birer engele dönüştürerek var olduğunu yazmıştı. Engel arayışı, ironik bir biçimde haz arayışı anlamına geliyordu, bir engeli zekice kuşatmak… Bütün mesele, daha tatmin edici bir engelle karşılaşmaktı. Tıpkı, Lacan’ın, danışan iyileşme çabası olan semptomlarından kurtulmak istemez, onların eskisi gibi işe yarar hale gelmesini ister tespitindeki gibi. Her engel, her direnç, bir arzuyu ve hazzı gösterir aslında, terapinin gidişatını düzenleyen.

Uzaklara gitme arzum, kendimi bir ine kapatma arzumla örtüşüyordu, engelleri aşmak, hakikati aramak… Kavafis kadar umutsuz değilim yine de, başka bir deniz mutlaka vardır, başka bir dünya…

alıntı: birgün gazetesi

Kant

.


Fiziki eğitimin müspet bölümü kültürdür. İnsanı hayvanlardan ayıran budur.


Immanuel Kant

9 Temmuz 2019 Salı

Turgut Uyar: "Ben Kutsal bir Bahaneyim"

.




Ben hep sıkıntılıyım. Yani bir adamın canı sıkılır, o Ben’im. Çünkü bana en yaraşan durumdur sıkıntılı olmak. Ben silahsız bir askerim de ondan. Törenler askeriyim ben.

Cumartesi ve Pazar askeri. Aslında karışık bir şey, kime ne söylenebilir? Bir sıkıntıyı ısrarla büyüterek, asıl büyük sıkıntıya ısrarla giden tümün attığı çekirdek. Pis bir köleliğe ve sonsuz çılgınlığa varacak bir oluşumu sıkıntıyla bekleyen bölünmez Varlık’ın Ben’i.

Ondan severim sıkıntıyı. Sevincin o amansız, o aşağılayıcı bönlüğünden korur beni.
Ne söylenmişse ve ne söylenmemişse, ne yapılmışsa ve ne yapılmamışsa, ne düzeltilmişse ve ne düzeltilmemişse ondan sıkılan biri. Belki, söylenmemişin, yapılmamışın ve düzeltilmemişin telaşı içinde biraz. O kadar. Ve sıkıntılı. Ve sıkıntılı.

İşte böyle başlıyordu her yerde mutsuzluk. Ve mutsuzluk büyük bir umut gibi çekiyor kendine beni. Değişiyorum ve çoğalıyorum gibi. Tek büyük doğrunun yarım dilimi o. Kim bilebilir işe yaramamanın değişmesini ha? Ha! Cumartesi ve Pazar günlerinde. Yorgun, izinli ve silahsız bir asker.
Sonra kim döneniyor ortalarda benden başka. Şiir yazdığım söyleniyor ortalarda. Değil.
Ben, kutsal bir bahaneyim, belki de bir sığınağım kendime.


Turgut Uyar - Papirüs Eylül 1966

alıntı: insanokur

1 Temmuz 2019 Pazartesi

Şair ve İmaj Üzerine Kısa Notlar - Ozan Öztepe

.

Şair ve İmaj Üzerine Kısa Notlar
Ozan Öztepe


YANSITMA ve YARATMA

Her şiir kendi gerçekliğini beraberinde ifşa eder. Gerçeğe ulaşma yöntemi şairin bireysel tercihini
oluşturur. Yansıtma edimi aracılığı ile şiire ulaşan şairin temel dayanağı gözlem üzerine yoğunlaşır.
Gözlem aracılığı ile ulaşılan bilgi bireysel tercihler sonucu yalıtılır ve şiire ulaşılır. Yaratma edimi
aracılığı ile şiire ulaşan şairin ise temel dayanağı tasarımdır. Akıl yürütme sonucu elde edilen şiir bilgisi idealize edilen bir gerçeğe tekabül eder.

Sanat eseri özelinde irdelendiğinde her sanat eseri bireysel bir üretim sonucu ortaya çıktığından ötürü
dolaylı ya da dolaysız „fiktif‟ bir eylemdir. Reel olan ile idealize edilen, var olan ile olması arzulanan
arasındaki ikilem sanat eserini oluşturan öznenin niyetini betimler. Şair özne özelinde ele alındığında
şairin aynası; ortaya çıkardığı metindir. Şair yansıtma ve / veya yaratma edimleri aracılığı ile şiiri
görünür kılar. Ortaya çıkan şiir düşünce düzleminden metin düzlemine geçer. Metin bir imajdır.

GERÇEK ve SİMÜLASYON

Baudrillard‟ın temellendirmesi ile günümüzde gerçeğin yerini alan birbirine paralel düzlemler
bulunmaktadır. İmaj; günümüz dünyasında gerçeğe en yakın durumda konumlandırılan düzlem olarak
algılanmaktadır. Gerçeğin simüle edilmesi ile yaratılan koşut düzlemler imajlar aracılığı ile reel
kılınmaktadır. Şairin şiir bilgisi olarak tercih ettiği imajları metin düzlemine aktarımında imgeler aracırolü üstlenmektedir.

Şair her şiirde kendi mekanını, zamanını ve gerçekliğini önerir; bir bakıma kendi ideolojisini / iktidarını kurar / sunar. Şairin şiir aracılığı ile kurduğu iktidar bir bakıma ideolojisinin estetize edilmesidir. Şair kurduğu iktidarı kurcaladıkça / sorguladıkça önünde beliren imajların ötesine geçerek farklı gerçekliklere erişir. Her imaj kendi iktidarını kurar. Günümüzde gerçeğin sonsuz sayıda yeniden üretilmesi mümkün durumdadır. İmajlar; gerçeğin kurulduğu / açığa çıkartıldığı düzlemlerin zeminlerini kayganlaştırmakta ve manipülasyonu olağan bir durum haline getirmektedir. Bu bağlamda şairin dayanak aldığı gerçeği tanımlamasında boşluklar oluşmaktadır.

İmaj aracılığı ile gerçeğin tanımlamasında ortaya çıkan kaygan zemin ve boşluklar yeni imkan ve
olasılıkları da beraberinde getirmektedir. Şairin rasyonel bir gerçeğe ihtiyacı var mıdır? Aslı yerine
göstergeleri sunulan gerçeklik yeni bir şiir bilgisine olanak sağlayabilir mi?

İMGE ve İMAJ

İmge ve İmaj kelimeleri köken olarak latince esaslı image kelimesinden türemiştir. Türkçe özelinde
irdelendiğinde imgenin dile, imajın görüntüye yakınlığı öngörülebilir. Her halükarda imge de imaj da
gerçeğin öznel bir edim aracılığı ile yorumlanmasını ve manipüle edilmesini betimler. Yaratıcı özne
tarafından sunulan anlam ile alıcı özne tarafından algılanan anlam farklıdır ve alıcı öznenin tecrübe ettiği yaşantı ve deneyimi özelinde inşa edilebilir. Görüntü (imaj) anlam değildir. İmge; dünyayı nesnel bir gerçeklikle karşılamak zorunda değildir. Şair öznenin ortaya koyduğu imge kendisinin gerçek hayatta tecrübe etmediği bir yaşantı sonucu meydana getirdiği bir imge olabilir. Böyle
bir durumda tartışılabilecek konu ortaya konulan şiirin (ya da genel anlamda sanat eserinin) “sahiciliği” sorunsalıdır. Sanatçı öznenin ürün oluştururken “kendi olabilme hali” estetik olduğu kadar etik yargılar ve özeleştiri gerektirir.

alıntı: Aksi Sanat Dergisi s.3