Gogol’un “Palto” ve
Kafka’nın “Dönüşüm” Romanlarına Karşılaştırmalı Bir Bakış
Safiye KARABABA -
Ankara Üniversitesi, Eğitim
Bilimleri Enstitüsü, Türkçe Eğitimi Bölümü
Doktora Öğrencisi
"Komik bir
hikâyeye,
dikkatle ve uzun uzun
baktığınızda,
gitgide hüzünlü hâle
gelir.” (Gogol)
Bir yazınsal yapıtı okuma biçimimiz, bizim o yapıtla
olan ilişkimizi belirler. Bir yapıtı okurken ona karşı yaklaşımımız edindiğimiz
okuma kültürü ile biçim kazanır. Okuma kültürünün biçimlenebilmesi ise
eleştirel okuma becerisinin kazanılmasıyla elde edilebilir (Sever, 2015).
Eleştirel okuma becerisini kazanmış bireyler okuma edinimini nitelikli bir
şekilde sürdürmekle kalmayıp okuduğu kitapları başka dilde, kültürde ve tarihte
yapılandırılmış yapıtlarla karşılaştırma gereksinimi de duyumsamaktadır.
Eleştirel okuma becerisi edindiğimiz zaman okuduğumuz herhangi bir yapıtı,
tarihsel bir konuma oturtabilir, çok karmaşık bir dil organizasyonu olarak
değerlendirebilir, kültürel değerler açısından ele alabiliriz, yapıtın biçimini
analiz edebilir ya da yazarını merkeze çekerek yazar merkezli bir yaklaşımla o
yapıtı değerlendirebiliriz. Bir yapıtı
değerlendirme ve karşılaştırma gereksinimlerinden 19. yüzyılda akademik bir
disiplin ve eleştirel bir sistem olarak karşılaştırmalı edebiyat kavramı ortaya
çıkmıştır. Çünkü karşılaştırma yapmak bir şeyin / kişinin öteki ile karşı
karşıya gelmesi diğer şeyi / kendini keşfetmesine ve farklı gözle bakmasına yol
açan bir eylem olarak görülebilir. “Karşılaştırmalı edebiyat; analoji,
akrabalık ve etkileşim bağlarının araştırılması suretiyle, edebiyatı diğer
ifade ve bilgi alanlarına ya da zaman ve mekân içerisinde birbirine uzak veya
yakın durumdaki olaylarla edebî metinleri birbirine yaklaştırmayı amaçlayan yöntemsel
bir sanattır. Yeter ki bu edebî metinler, birçok dile ya da kültüre ait
olsunlar; onları daha iyi tanımlayıp anlamak ve onlardan zevk alabilmek için
aynı geleneğe ait bulunsunlar” (Rousseau ve Pichois, 1994: 182).
Yavuz Bayram, karşılaştırmalı edebiyat çalışmalarının
mutlaka iki farklı dile ve kültüre ait imgeler, konular, tipler, türler,
eserler ya da şair / yazarlar üzerinde yapılması gerektiğini savunanların
yanında; bu çalışmaların millî edebiyatların sınırları içerisinde
yapılabileceğini savunanların da olduğunu dile getirmektedir (Bayram, 2004:
16). Gürsel Aytaç‟a göre karşılaştırmalı edebiyatta araştırmacının görevi,
işlevi, farklı dillerde yazılmış iki yapıtı konu, düşünce ya da biçim
bakımından incelemek; ortak, benzer ve farklı yanlarını tespit etmek, bu
farklılığın nedenleri üzerine yorumlar getirmektir (Aytaç, 1997: 7)
Farklı görüşleri savunanlar olmakla birlikte, yapıtla
karşılaştırmak mümkün olduğu gibi, yerli bir yapıtı yine yerli ama farklı bir
döneme ait başka bir yapıtla karşılaştırmak da mümkündür. Hatta aynı döneme
veya aynı şaire / yazara ait iki yapıt da karşılaştırılabilir. Yeter ki
aralarında karşılaştırma yapmaya elverişli bir ilişki (benzerlik ya da
farklılık) bulunsun. Diğer taraftan Agâh Sırrı Levend‟e göre “Kıyaslama; kişilikler,
eserler ve edebiyatlar arasında yapılır. Kişilikler arasında yapılacak
kıyaslama, sırasıyla yerli etkilerden yabancı etkilere doğru genişletilir.
Karşılıklı etkiler araştırılır. Kişilikler arasındaki ortak nitelikler
belirtilir. Eserler; düşünce, tür, konu, motif ve tip bakımından ele alınarak
karşılaştırılır. Yalnız kişilikleri ve eserleri karşılaştırmak yetmez.
Edebiyatları bütün ögeleriyle bir bütün olarak, belli bir süre içinde
karşılaştırmak gerekir” (Levend, 1988: 44-48).
“Karşılaştırmalı edebiyat, sınırlı ve kesin bir alana
uygulanan bir teknik değildir. Geniş ve çok yönlü oluşuyla, hangi zaman ve
zeminde olursa olsun, meraktan, sentez zevkinden ve her türlü edebî gelişmeye
açıklıktan meydana gelmiş bir ruh hâlini yansıtır” (Rousseau ve Pichois, 1994:
49). Bütün noktalardan hareketle farklı yüzyıllarda ve farklı coğrafyalarda
yetişen yazarlar ve bu yazarların eserlerini karşılaştırmalı edebiyat bilimi
çerçevesinde incelemek mümkündür. Karşılaştırmalı edebiyat, en yaygın şekliyle
“ortak konu” ve “motif” ağırlıklı yapılır. Öze, içeriğe, konuya dayalı
incelemede “motif” en küçük konu birimidir. Beylik motifler vardır, mesela iki
kadın arasında kalmış erkek, üvey ana vb. (Aytaç, 2016). Yaptığımız çalışmada
karşılaştırma yöntemi kullanılmıştır. Karşılaştırmalı edebiyatın içerisinde
farklı inceleme yöntemleri de bulunmaktadır. Bu çalışmada karşılaştırmalı
edebiyatın inceleme yöntemlerinden “metne bağlı inceleme” tercih edilmiştir.
Çünkü “metne bağlı inceleme” edebî yapıtı bir metin olarak görüp öz bakımından
irdelemeyi amaçlar. Belirlenen yapıtlar motif ağırlıklı bir yapıda
incelenmiştir. Motifi, ele alınan yapıtlardaki ana kahramanlar oluşturmaktadır.
Çalışmamızda ele aldığımız yapıtlar iki farklı dönemden, kültürden ve yazardan
seçilmiştir. Biri Rus edebiyatının büyük ustası Nikolay Gogol‟un 1842 yılında
yayımlanan Palto adlı yapıtıdır. Bir diğeri ise Alman edebiyatının usta yazarı,
Franz Kafka tarafından 1915 yılında yazılan Dönüşüm adlı yapıttır. Farklı
dönemlerde yazılmış olan iki yapıtın da kahramanları, hayatın içinden
karakterler olarak ve birbirlerine olan benzerlikleri ile dikkati çekmektedir.
Gogol‟un Akakiy Akakiyeviç‟i ile Franz Kafka‟nın Gregor Samsa‟sı iç
çatışmaları, düş kırıklıkları ve yaşamla olan savaşlarıyla birbirlerine çok
benzeyen modern toplumun “küçük insan” figürünü ortaya çıkarmıştır.
Çalışmamıza konu olan Nikolay Gogol‟un Palto ve Franz
Kafka‟nın Dönüşüm adlı yapıtlarının ana kahramanları merkeze alınarak
karşılaştırmalı bir inceleme yapılmıştır.
Akakiy
Akakiyeviç’in ve Gregor Samsa’nın Aile Yaşamı.
Gogol‟un uzun öyküsündeki kahramanın tam adı Akakiy
Akakiyeviç Başmaçkin‟dir. Öykünün başında anlatılan isim koyma olayından
Akakiyeviç‟in memur olan babasının doğumdan önce öldüğü veya kendisi ve
annesiyle beraber olmadığı anlaşılır. Zira doğum işlerini tek başına yürüten
anne oğluna babasının ismini koyar. İsim koyma durumu da talihsizliklerle
başlar ve onun bu durumu hak ettiği düşünülür:
Günün birinde
yalnızca dokuzuncu dereceden devlet memuru olacağı içine doğmuş gibi durmadan
ağlayıp sızlamasına rağmen vaftiz edilmiş. Bunları, bir ihtimal okuyucu da
küçük Akakiy‟e başka bir ad konmasının imkânsızlığına ikna olabilir diye
aktardık (Gogol, 2014, s. 9).
Gregor Samsa ise annesi, babası ve kız kardeşiyle
yaşayan ve evin geçimini sağlayan bir pazarlamacıdır. Babası beş yıl önce iflas
eden bir iş adamıdır. Annesi astım hastası ve kız kardeşi ise güzel giyinmek ve
keman çalmaktan başka bir şey düşünmemektedir. Bir sabah uyandığında kendisini
yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak bulur. Ailesinin bu duruma olan
tepkisi ise sadece korkmaktır. Gregor‟un ailesi onun asalaklarıdır; onu sömürür
ve içten içe kemirirler. Ailesi Gregor‟un onlara para getirmeyecek olmasını
onun böcek olmasından daha fazla önemsemektedirler. Gregor‟u düşünen tek kişi
annesidir. Onu çaresizliğe terk etmeyi istemese de evdekilere sözünü geçiremez.
Akakiy Akakiyeviç‟in ve Gregor Samsa‟nın aile yaşamları her ne kadar
birbirinden uzakmış gibi görünse de her iki yaşam da içerisinde trajedi
barındırmaktadır. Akakiyeviç‟in annesinin ona sevmediği eşinin adını vermesi ve
yaşamına başlaması ile Samsa‟nın böcek olarak başladığı yaşamında ailesinden
gördüğü kötü davranışlar benzerlik taşımaktadır. Akakiy, tek başına tek odalı
bir evde yaşamaktadır. Bu nedenle aile kavramı ve sevgisi belleğinde yapılandırılmamıştır.
Gregor Samsa ise annesi, babası ve kız kardeşi ile yaşamaktadır. Maddi
durumları kötü olmasına rağmen ailesi, özellikle annesi, tarafından sevildiğini
düşünen bir karakterdir. Bu nedenle Gregor, duyuşsal olarak olumlu durumdan
olumsuz duruma geçiş sürecine girmiştir. Ailesinin onu maddi kaynak olarak
görmesi, ona değer verilmemesi onu hızla böcekleşmeye itmiştir. Ailesi için
çırpınan Gregor yerine işe yaramaz böcek Gregor gelince gereksiz ve yararsız
bir fazlalık olarak görülür. Bir odaya kapatılarak ailenin dışına itilir. İşe
gidememesi ve çalışamaması böcek Gregor için ailenin bir ferdi olmaktan
çıkarılmasında yeterli sebeptir
Gregor böcek olmadan önceki yaşantısında, uzaktayken
ailesinin huzur içinde olduğunu, masanın etrafında şen kahkahalar attıklarını
düşünürken böcek olduğunda ailesi sessiz bir huzursuzluk içinde beklemektedir.
Ailesinin iyi yaşantısını kendisi yüzünden kaybedeceğini düşündükçe korkunç
acılar çeker. Çok sevdiği ailesi artık onun için ürkütücü imgedir. İçindeki korkunun
büyüdüğünü duyumsayan Gregor kanepenin altında yaşamaya başlar:
Orada bütün gece
kalan Gregor geceyi kâh açlığın verdiği ürküntüyle uyuyup uyanarak, kâh endişe
ya da anlamsız umutlara kapılarak geçirirken, şimdilik sessiz kalmaya, şu anki
durumu nedeniyle ailesinin başına açtığı sıkıntılı durumu anlara sabır ve saygı
göstererek katlanır hale getirmeye karar verdi (Kafka, 2016, s. 28).
Gregor Samsa‟nın kız kardeşiyle olan ilişkisi de
gerilimlidir. Başlangıçta böcek Gregor‟un ihtiyaçlarını gideren ve sürekli
onunla ilgilenen kız kardeşinin Gregor‟un böcekleşmesi ilerledikçe ona karşı
tutumu değişir. Bunun üzerine kız kardeşi çalışmaya başlar ve ekonomik
bağımsızlığını kazanır. Ekonomik güce sahip olmasıyla birlikte artık Gregor‟a
olan yaklaşımında değişimler meydana gelir. Anne ve babası gibi artık kız
kardeşi de Gregor‟u istememektedir (Oraliş, 2009, s. 22). Kız kardeşi Grete,
Gregor böceğe dönüştükten sonra artık dış görünüşü değişen kardeşine karşı
yabancılaşır. Öte yandan artık bir böcek olan kardeşinden ilk kurtulmak isteyen
ve bunu ilk dile getiren de Grete‟dir (Çiçek, 2015, s. 149). Yapıtta Grete‟nin
Gregor‟a ilişkin düşüncesi şöyle ifade edilmektedir:
Ondan kurtulmaya
çalışmamız lazım dedi kız kardeşi babasına dönüp, çünkü annesi öksürmekten hiçbir
şey duymuyordu, bu ikinizin de ölümüne neden olacak, olacakları şimdiden
görüyorum. İnsan bizim gibi bu kadar çalıştıktan sonra eve geldiğinde bir de
böyle bir işkenceye katlanamaz doğrusu. Ben katlanamıyorum artık (Kafka,
2016).
Akakiyeviç için ise aile kavramı oluşmamıştır. Onun
aile imgesi ile ilgili bir düşüncesi bulunmamaktadır. Baba figürü Gredor‟da
otoritenin, baskının, suçsuz yere suçluluğun temsili olarak resmedilmiştir.
Gregor Samsa da baba figürü gittikçe otoriteye dönüşürken Akakiyeviç‟teki baba
figürü yabancılaşma imgesi ile tanımlanabilir. Çünkü Akakiyeviç‟in baba figürü
belleğinde yer etmemektedir. Anne figürü de Gregor‟da dönüşüme uğramıştır.
Anne, sevgi dolu bir figür iken hastalıklı, kendini düşünen ve çaresiz bir
kimliğe dönüşmüştür. Oysa Akakiyeviç için anne figürü de belirsizdir. Öykünün
başında her ne kadar annesinin onu sevmediği duyumsatılsa da Akakiyeviç
annesine karşı da yabancılaşmıştır. Onunla ilgili olumlu ya da olumsuz bir
düşüncesi yoktur.
Akakiy Akakiyeviç’in ve Gregor Samsa’nın
Toplumsal Kimliği
Akakiyeviç, Petersburg‟da devlet dairesinde çalışan
bir memurdur. Bir devlet dairesinde sıradan kalem memuru olarak çalışan, dış
görünüşüyle insanların ilgisini çekmeyen, ellili yaşlardaki Akakiyeviç‟i yazar,
şöyle betimler:
…pek de havalı
görünmeyen bir adamcağız vardı. Diğer fiziksel kusurlarının yanı sıra, kısa
boylu, yüzü çiçek bozuğu, gözlerinin feri kaçmış, saçı kızıl, önlerden kel,
alnıyla yanakları derin kırışıklarla çizgi çizgi, kırmızı tenli bir adamdı bu
(Gogol, 2014, s. 8).
Öykünün ilk satırlarından itibaren yazarın kahramanla
ilgili tümceleri onun toplumsal kimliğini anlamamız açısından önemlidir:
Genellikle
dokuzuncu dereceden devlet memuru olarak bilinen ve herkesin malumu olduğu
üzere, kendilerini savunamayacak durumdaki insanlara saldırmak gibi uğursuz bir
alışkanlığı olan kimi yazarlarca el âleme maskara edilen talihsiz mahlûklardan
biriydi (Gogol, 2014, s. 8).
Devlet memurluğuna ne zaman başladığı bilinmemekle
birlikte, görev yaptığı süre boyunca bir sürü amir gelip geçse de o, her zaman
aynı noktada, aynı tavırla, aynı işi yapmaktadır. Akakiy‟in çalıştığı yerde
fark edilmediği hatta bir sinekten bile değersiz olduğu da duyumsatılmaktadır.
Çalıştığı
dairede hiç mi hiç fark edilmiyordu Akakiy. Odacılar bile o içeri girdiğinde
yerlerinden kalmıyorlardı; odanın içinde sinek uçsa ancak bu kadar ilgilerini
çekerdi doğrusu (Gogol, 2014, s. 11).
İş yerindeki amirleri de ona diğer çalışanlara
davrandıkları gibi nazik değil; soğuk ve zorbaca davranmaktadırlar. İş
arkadaşları da onunla eğlenmektedirler:
Hayat tarzı ve
yetmişlik ev sahibesiyle ilişkisi hakkında uydurdukları çeşitli hikâyeleri onun
huzurunda anlatmaktan çekinmiyorlardı. Kimi zaman başından aşağı kâğıt
parçaları serpiyor, ona kar yağdığını söylüyorlardı (Gogol, 2014, s.11).
Bütün bu davranışlara karşın Akakiy yazma işine devam
eder; ancak çok zor durumda kaldığında dokunaklı bir sesle onları uyarır. Bu
sesin altında “Ben de sizin gibi insan değil miyim?” (Gogol, 2014, s.12).
sorusu duyumsatılır. Akakiy, çalışma yaşamındaki bütün aksaklıklara rağmen
işini büyük bir coşku ile yapmaktadır. “İşini Akakiy Akakiyeviç kadar şevkle
yapan bir memur daha yoktu. Kopyalamaktan aldığı zevk yüzünden okunuyordu”
(Gogol, 2014, s.12). Kopyalamaktan başka bir iş yapmak düşüncesi bile onu korkutmaya
yetmektedir. Akakiy, havaların soğumasıyla birlikte iş arkadaşlarının sabit bir
eğlence konusu olan paltosunu değiştirmeye karar verir. “Artık bu cismi, soylu
„palto‟ kelimesine layık görmüyor, ona „cübbe‟ diyorlardı” (Gogol, 2014, s.18).
Böylece iş çevresinde saygınlık uyandıracaktır. Akakiy, söyleyeceklerini bir
türlü dile getiremeyen, başladığı cümlenin bile sonunu getirmeyen biridir.
Terzinin “palto”sunu tamir edemeyeceğini ve yeni bir palto diktirmesi
gerektiğini söylediğinde ona diyecek söz bulamayacaktır. Hatta terziye
“palto”sunu tamir etmesi için yalvaracak kadar da zayıftır. Yolda karşılaştığı
bekçinin bile ona bağırması toplum içindeki değersizliğini de göstermektedir.
Yeni bir palto diktirdiğinde ise iş arkadaşları
“palto” ya bakmak için yarışırlar. “Palto”ya Akakiy‟den daha çok ilgi
gösterirler. Hatta amiri “palto”nun şerefine herkesi akşam çayına davet eder.
Akakiy, toplum tarafından paltonun kendisinden daha fazla değer görmesini
önemsememektedir. Hatta bu durum hoşuna bile gitmiştir. Paltosunun çalınmasıyla
toplumdaki bütün değerini de yitirdiğini düşünmektedir. Paltosunu bulması için
baş komisere gittiğinde yine değersizlikle karşılaşır. Baş komiser, onu
huzuruna bir türlü kabul etmez. Daha sonra mühim şahsiyetten (dönemin varlıklı
kişisi) yardım istemeyi düşünür. Mühim şahsiyet karşısında da Akakiy, süklüm
püklüm, ürkek tavırlarla derdini anlatır. Böyle önemsiz bir konu için rahatsız
edildiğini düşünen mühim şahsiyet Akakiy‟i yaka paça dışarı attırır. Artık bir
“palto”su olmayan Akakiy soğuk havada hastalanır. İki günlük ömrü kaldığını
söyleyen doktor bile “küçük insan” diye tanımlayabileceğimiz Akakiy‟in
tabutunun meşeden değil; çamdan olması gerektiğini söyleyerek son günlerinde
bile değersizliğini duyumsatmaktadır. Akakiy‟in iş yerindekiler için
değersizliği; dört gün sonra yokluğunun fark edilip evine birinin
gönderilmesiyle öldüğünün anlaşılması ve hemen yerine başka bir memurun
bulunmasıyla ifade edilebilir. Ölümünden sonra mirasçısı olmadığı için evdeki
birkaç parça eşyasının da ne olduğu bilinmemektedir. Sanki hiç var olmamıştır,
Akakiy Akakiyeviç:
Kimsenin
korumadığı, hiç arkadaşı olmayan, hayatı boyunca hiç kimseden yakınlık
görmemiş, bir böceği iğneyle mikroskop altında inceleme fırsatını kaçırmayan
doğa bilimcilerin bile dikkatini çekmeyen bir insan evladı bu dünyadan böyle
geçip gitti (Gogol, 2014, s.58).
Gregor Samsa ise, sürekli iş seyahati yapmak zorunda
olan bir pazarlamacıdır. Samsa, ailesinin borçları için çalışmak zorundadır.
Babasının iflas etmesi üzerine bütün yükü üstüne almış ve sevmediği bir işte
çalışmaya başlamıştır:
Nasıl güç bir
meslek seçmişim kendime! Hemen her gün yoldayım. Bütün bunlar bürodaki asıl
işlerden daha yorucu, üstelik bunlar yetmiyormuş gibi bir de yolculuğun çilesi,
aktarma trenlerinin stresi, düzensiz, kötü yemekler, sürekli değişen, hiç
kalıcı ve samimi olmayan insan ilişkileri. Şeytan görsün hepsinin yüzünü!
(Kafka, 2016, s. 2).
Ailenin iflasının ilk zamanlarında Gregor‟un çalışması
büyük bir zevk ile karşılanırken gün geçtikçe bu durum kanıksanmış ve Gregor bu
işte çalışmaya adeta mahkûm edilmiştir. Gregor Samsa‟nın yaşamında işinden
başka bir şey yoktur. Akşamları dışarıya çıkmayan, gazete okurken bile iş için
tren tarifelerine bakan biridir. Samsa, böceğe dönüştüğü hâlde bile bu durumun farkında
değildir. Bunun bir rüya olduğunu ve biraz daha uyuduktan sonra geçeceğini düşünür.
Ancak kurduğu çalar saati duymadığını anlayınca asıl hayrete o zaman düşer.
Gregor, böcek olduğunu umursamadan patronunun onun hakkında ne düşüneceği ile
ilgilenir; işten çıkarılma korkusunu duyumsar. Gregor, fiziksel olarak böcek
olmaya başlamıştır. Sesinin farklılaştığını duyumsar; ancak dışarıda gördüğü
sisin görme yetisinin körelmeye başlamasıyla ilgili olduğunu anlamaz. Her şeyin
normale dönmesini çaresizlik içinde bekler. Firma yetkilisi onu aramaya
geldiğinde bile işe geç kaldığı için böcek bacakları titrer. Ne olduğunu, neye
dönüştüğünü önemsemeden kapıyı açıp olanları anlatmak istemektedir. Yetkiliye
karşı acınası ve yalvarır bir şekilde konuşması onun işini kaybetme korkusunun
ne kadar ileri boyutlarda olduğunu göstermektedir. Gregor‟un toplumsal
kimliğini sadece işi oluşturmaktadır. İşi olmadığında kendini bir “hiç” olarak
görmektedir. Bu nedenle Gregor, insan sesiyle konuşamasa da iç sesiyle
temsilcinin işini kaybetmesini önlemesi için adeta yalvarır:
Sayın patronuma
çok şey borçluyum, bunu siz de çok iyi bilirsiniz. Öte yandan annemin, babamın
ve kız kardeşimin sorumluluğu benim üzerimde. Bir çıkmazın içindeyim, ama bu
çıkmazdan kurtulacağım. Fakat zaten zor durumda olan durumumu daha da
zorlaştırmayın. İş yerinde benden yana olun! (Kafka, 2016, s. 18).
İşini kaybetme korkusu içindeyken aniden yere düşen
Gregor, bacaklarının ne kadar güçlü olduğunu fark eder. Bütün acılarının son
bulacağına inanır. Ancak annesinin çığlıkları, babasının elindeki bastonla
odasına itelemeye çalışması onu korkutur. Babasının onu odaya sokmak için
çıkarttığı tıslamaya benzer sesine itaat etmeye çalışır. Gregor‟un iş yerindeki
itaat figürü olan patronun yerine bu kez babası geçmektedir. Babası da tıpkı
patronu gibi acımasızca davranmaya başlamıştır. Gregor Samsa, kız kardeşine de
itaat etmeye başlamıştır. Onun getirdiği yiyeceklere bağlıdır, odasının
temizlenmesi de kız kardeşinin tekeline geçmiştir. “…kanepenin altından çıkıp kız
kardeşinin ayaklarına kapanmayı geçirse de…” (Kafka, 2016, s. 28). Eve alınan
hizmetçi kadın Gregor‟un güçsüzlüğü ve çaresizliği ile alay etmeyi kendine
görev edinir ve günün belli saatlerinde kapıyı açıp ona “b.k böceği” diye
seslenmektedir. Dönüşüm öyküsünde Gregor sadece işe bağlı olarak yaşar.
Yaşamının yönlendirmesini işi ve iş temposu belirler. Arkadaş çevresi iş
yaşamında karşılaştığı kişilerdir. Sosyal hayatını belirleyen tek şey işidir ve
bu durumdan şikâyetçi değildir. Onun için işe gidememe düşüncesi içinde
bulunduğu durumdan (böceğe dönüşmesi) daha korkunç bir düşüncedir. Çünkü işe
gidememek, sorumluluğunu taşıdığı ailesini yüz üstü bırakması anlamına gelir
(Çiçek, 2015). Her iki kahramanın da toplumsal kimliklerini sadece iş yaşamları
oluşturmaktadır. Gregor, işinden nefret etse de ailesine bakabilmek için bu işe
katlanmak zorundadır. Hâlbuki Akakiy, işinden nefret etmemektedir; hatta işi
olmadan ne yapacağını bilemez. Her iki merkezi figürde çevresi tarafından
küçümsenen, hor görülen hatta böcek gözüyle bakılan kişilerdir. Çevrelerindeki
otoriter kişilerden emir alarak toplumsal yaşamalarını sürdürmektedirler.
Sinmek, küçülmek, sesini çıkarmamak içsel olarak da kendilerini böcek gibi
hissettiklerini göstermektedir. Ölümlerinin toplumdaki hiç kimse tarafından
önemsenmeyişinin de sebebinin bu olduğu düşünülmektedir.
Akakiy Akakiyeviç’in ve Gregor Samsa’nın
Yaşama Bakışı
Hem Akakiy hem de Gregor yaşadıkları dünyadan habersiz
bir kimlik içindelerdir. İkisinin de yaşamdan bir beklentileri yoktur. Yaşamı
fizyolojik ihtiyaçları gidermek ve çalışmak olarak algılamaktadırlar. Her iki
figür de dönüşmeye başladıktan sonra yaşadıklarının farkına varırlar. Gregor
böcekleşmeye başladığında müziğin sesinin farkına varırken, Akakiy de
paltosunun gördüğü değer ile değersizleşince çevresindekileri fark eder.
Akakiy, yaşamının değersizliğini ve acınacak bir durumda olmasını
kanıksamıştır:
Onun için
hayatta belgeleri temize çekmekten başka bir şey yoktu sanki. Üstüne başına hiç
dikkat etmezdi. Başta yeşil olan üniforması artık bulanık bir kırmızıya
çalıyordu. Yakası öyle küçük ve dardı ki aslında normalden uzun olmayan boynu
epey bir geriliyor, Rusya‟da tepsilerde taşınan, oynak kafalı alçı kediler gibi
görünüyordu. Kıyafetini üzerine bir şey yapışmamış halde görmek zordu ya bir
parça iplik ya havada uçuşan bir ot hep onu bulurdu. Ayrıca her nasılsa
tercihini, hep o sırada pek de temiz olmayan bir şeylerin atıldığı pencerelerin
altından geçmekten yana kullanıyor, dolayısıyla şapkasının üzerinde her daim
karpuz kabuğu parçaları veya benzeri çöpler taşıyordu. Sokakta ne olup
bittiğinin hiç farkına varmıyordu (Gogol, 2014, s. 14).
Akakiy Akakiyeviç, iş ile ev arasında geçen yaşamında
düzenli satırların olmasından başka bir şey istememektedir. Yemeğinin
üzerindeki sinekleri fark etmeden, yemeğin tadına varmadan bir an önce yazma
işine geçmek ister. Dönemindeki memurlar gece toplantılarına katılıp, güzel
kıyafetlerle kendilerini göstermeye çalışırken o tek düze hayatında sadece
kopya edeceği kâğıtları düşünmektedir. Az olan gelirinin de bu durumu
karşılamayacağı düşünüldüğünde yaşamından kendince memnun sayılmaktadır. Küçük
memur olarak adlandırabileceğimiz Akakiy, “palto” alabilmek için yaşamında
kısıtlamalara girişir. Daha az mum kullanmak, çay içmemek, kıyafetlerinin
eskimemesi için eve gelince hemen çıkartıp entarisiyle oturmak gibi
alışkanlıklar edinmeye çalışır. Bu kısıtlamalara o kadar alışır ki akşam yemeği
yemeden yatağa girer. Ancak altı ay sonra yeni “palto”suna kavuşur. “Palto” ile
birlikte Akakiy‟in davranışlarında da değişikler olur. O günü bayram havası
içinde geçirir. Akşam evine gittiğinde hiçbir şeyi umursamaz. “Safahat düşkünü,
bir hovarda gibi yatağına uzanıp hava kararıncaya dek dinlendi” (Gogol, 2014,
s. 36). Hatta davet edildiği toplantıda kadınlara bakacak kadar öz güveni
oluşmaya başlamıştır. Ancak “palto”sunun çalınması ile eski yaşamına geri
döner. Bu durum onun değersizliğini daha da arttırmaktadır.
Gregor Samsa yaşamında ailesinden başka bir şey
düşünmemektedir. Böceğe dönüştükten sonra da tek düşündüğü şey ailesinin
geçimidir ve para konusu her açıldığında utanç ve üzüntü duymaktadır. Gregor‟un
insan kalbi, insan duyarlığı, insana özgü terbiye, utanç, alçakgönüllülük
duyguları, insanın içine dokunan gururu bir böceğe dönüştüğü hâlde devam etmektedir.
Böceklik Gregor‟un bedenini ele geçirirken içindeki insanlığın arttığını
görmekteyiz. Annesinin korkmaması için üzerine çarşafı çekme çabası onun mutlak
bencillikten ne kadar uzak olduğunu göstermektedir. Samsa, “Dönüşüme uğramış
böceğin dünyasıyla onun insan karşıtlarının dünyası arasında, yani gerçek üstü
ile gerçek arasında gidip gelir” (Sipal, 2011, s. 72‟den aktaran Arık, 2013, s.
71). Her iki figür de yaşama dar ve karamsar bir pencereden bakmaktadırlar.
Geleceğe karşı olumsuz bir bakış açısı geliştirmişlerdir. Yaşamlarında
işlerinde çalışmaktan daha önemli bir amaç görmemektedirler. Kendilerine
yarattıkları dünyada ne bir arkadaş edinme ne de bir aile kurma düşüncesi yer
almaktadır.
Gogol’un
Palto’sundan Kafka’nın Dönüşüm’üne Bakmak
Dostoyevski, “Hepimiz Gogol‟un Palto‟sundan çıktık.”
der. Kafka da Gregor Samsa‟yı çıkarmıştır Palto‟dan. Birinde zavallı bir adamın
“palto”su çalınır; diğerinde zavallı başka bir adam böceğe dönüşür. Palto ve
Dönüşüm‟de grotesk, kalpsiz karakterler, eğlenceli ve korkunç tipler arasında
belli bir miktar insan duygusuyla donanmış merkezi bir figür vardır. Buna
“küçük-insan” figürü de denilebilir. Her iki yapıt da “küçük-insan” figürünü
belirli kavramlar altında yansıtmıştır. Bunlar; modern insanın kendine, topluma
ve ailesine yabancılaşması, kapitalist dünya yaşamı, yalnızlık, aile ve ölüm.
Gregor ve Akakiy‟in yaşamı modern toplum içerisindeki bireyin trajedisidir.
Toplumun dışına çıkmaya çalışan ya da kapitalist sistemin çarklarının
işlemesini engelleyen bireylerin aile bireyleri tarafından bile hoş
karşılanmadığı sezdirilmektedir. Otorite-birey ilişkisi, bireyin görmezden
gelinmesi ve saf dışı edilmesiyle son bulmaktadır. Palto‟daki merkezi figür
olan Akakiy Akakiyeviç‟in insan niteliği, Kafka‟nın Gregor Samsa‟sından tür
olarak farklı olsa da insani duygu her iki uzun öyküde de bulunur. Kafka ile
Gogol‟un gizli kâbuslarının güzelliği, merkezdeki insan karakterlerinin,
etrafındaki insan dışı karakterlerle aynı dünyaya ait olmalarıdır; ama
merkezdeki karakterler bu dünyadan dışarı çıkmaya, maskeyi çıkartıp atmaya,
paltoyu ya da kabuğu aşmaya çalışırlar. Çatışma, gerçek bir dünya ile trajik
açıdan gerçek üstü Akakiy arasında ya da gerçek bir dünya ile duygusal açıdan
gerçek üstü Gregor arasında oluşturulur. Merkezi gerçek üstü karakterler,
duygusal ve trajik açıdan etrafındaki gerçek dünyaya aittir. Bu dünyadan çıkıp
insanların dünyasına girmeye çabalarlar ve çaresizlik içinde ölürler.
Palto adlı öyküdeki Akakiy Akakiyeviç‟in ve
Dönüşüm‟deki Gregor Samsa‟nın doğumu ile yaşamının sonlanması arasındaki zaman
dilimi birbirinin zıttı olarak imgelenmiştir. Gregor yaşamının ilk zamanlarında
beğenilen, takdir gören bir figür iken, dönüşümü ile birlikte pislik içindeki
bir böcek hâline gelmiştir. Akakiy ise, palto edinmesi ile dönüşüm geçirerek
önemsenmeyen, küçümsenen kişiden toplantılara davet edilen ve değer verilen
biri hâline gelmiştir. Böceklik Samsa‟nın, Palto ise Akakiy‟in kostümü olarak
gerçek dünyayı ve insanların gerçek duygularını görmelerini sağlamıştır. Akakiy
Akakiyeviç Başmaçkin ve Gregor Samsa farklı yer ve zaman dilimlerinde
kurgulanmış merkez kişilerdir. Bu kişileri ortaya çıkaran grotesk imgeler ise
“palto” ve “böcek”tir. Her şeyin çıkar üzerine kurulduğu ve insanın insan
olmaktan çıkartılarak hiçleştirilmeye çalışıldığı bir dönemin tam ortasında,
Akakiy “palto”suna bürünerek insanlığını bulmaya çalışırken Gregor
“böcek”leşerek insanlığını kaybetmeye başlar.
Bu olgu içinde de bir karşıtlık bulunmaktadır. Çünkü
Akakiy “palto”su olduğunda kendisine insan gibi davranılacağını düşünerek
aslında insanlığını kaybettiğinin farkına varmaz. Gregor ise, böceğe dönüşerek
insanlığını kaybettiğini düşünse de yaşamsal gerçeklikte dönüştüğü ruhsal ve
duygusal durum onun “insan” olduğunu gösterir. Akakiyeviç, herhangi bir şeye
sahip olmayan, kimsesiz, sıradan, değersiz biridir. Yazar onun sıradanlığını,
ev-iş arasında gelip giden tekdüzeliğini, insandan öte robotlaşmış biri hâline
geldiğini anlatmak için “giydiği kıyafetler üzerine hiç kafa yormazdı. Hayatı
boyunca bir kez olsun sokakta yürürken etrafında olup bitenlere dikkat
kesilmemişti” (Gogol, 2014, s.24), “yediklerinin tadına hiç dikkat etmezdi”
(Gogol, 2014, s.25) gibi tespitlerde bulunur. Ancak o, egemen sınıfın adamdan
saymadığı bir zihniyetin ürünü olarak duygu ve düşünceden soyutlanmış, ayda
eline geçecek üç kuruşla geçinen önemsiz biridir. Samsa da eline geçecek parayı
düşünen, sıradan ve tek düze biridir. Gregor Samsa, çalışma arkadaşları,
işvereni ve ailesi ile paylaşımda bulunurken fiziksel olarak “böceğe” dönüştükçe
çevresiyle arasında uçurum oluşmaktadır. İnsanın hiçbir şey yapamayacak kadar
boğan yoğun çalışma temposu; insanı bir böceğe dönüştürecek kadar kendine
yabancılaştırır. Ailesinin, hizmetçilerinin ve işverenin onun böcek olmasını
çok önemli bir sorun olarak görmemesi yabancılaşma olgusunu daha da ortaya
çıkarmaktadır. Bu durum hem aileye hem de topluma yabancılaşmayı doğurmaktadır.
Gregor, anılarını unutmaya başlar, iş arkadaşları hatta ilgi duyduğu kasiyer
kız bile belleğinden silinmektedir. Akakiy ise, ev sahibi, arkadaşları ve
amirleri tarafından görülmeyen, görülse de dışlanan, alay edilen bir kişiyken
üzerine geçirdiği “palto” onu görünür kılar. “Palto” Akakiy‟in davetlere
katılmasına, arkadaşları tarafından ilgi görmesine ve onlara yakınlaşmasına
neden olmuştur. Hatta paltosu şerefine verilen davette şuh edalı bir kadına
hafiften gözünün kayması ve içinde anlık bir şehvetin uyanması şaşkınlık
uyandırmaktadır. Akakiy de topluma yabancılaşmıştır; ancak bütün bunlara sebep
olan “palto”dur. Samsa‟nın kız kardeşi, yapıtın sonuna doğru anne ile baba
tarafından ailenin umutlarını bağladığı kişi olarak gösterilir.
Yabancılaşmanın yeni kurbanı olarak Grete ön plana
çıkar. Bu durum modern yaşamda işlevini yerine getiremeyen bireylerin
dışlanarak sistemin yeni kurbanlar seçmesine bir örnektir. Zamanın her anını
ötekilere ayıran insanın ötekileştirilmesi ve işlevsizleşmesi sonucu
dışlanması, bireysel boyuttan toplumsal boyuta yabancılaşmanın etkisini
gösterir. Bu etki toplumsal baskı ile etkisini iyice artırarak bireyi içinden
çıkılmaz bir yabancılaşmaya doğru sürükler (Çiçek, 2015). Akakiy‟in toplum
içindeki değersizliği ve zayıflığı, kendisinin de kabullendiği konumu,
konuşmalarından da hissedilir. Nitekim o, rahat rahat iletişim kuramaz. Hep
kısık sesle, bitmeyen cümlelerle derdini anlatır. Parasıyla paltosunu tamir
ettirmek istediği terzi karşısında bile tutuktur. Çevresiyle konuşmak istemez
gibidir. Sanki kendini ifade etmeye gücü yoktur. “Palto”ya sahip olduktan sonra
ise kendini amiri, baş komiser ve önemli kişi ile konuşacak hatta uygunsuz
olarak yardım isteyecek kadar güçlü görmektedir. Samsa ise, böceğe dönüştükten
sonra kendi sesini bile tanıyamaz. Böceksi bir sesi vardır ve artık kimse onu
duymaz. Hatta aradan geçen süre ile birlikte ailesi onun kendilerini
anlamadığını düşünmektedirler. Her iki karakter de hem kendilerine hem de
topluma yabancılaşmışlardır. Böceklik maskesi bu durumu daha çok ortaya
çıkardığı gibi “palto”nun oluşturduğu yüzeysel maske de bunu gizleyememektedir.
Toplumun fark etmediği, yok saydığı Akakiyeviç, yalnızdır. Ailesi, yakını,
arkadaşı yoktur. Sahip olduğu değerli bir eşyası da yoktur. "Palto” hayali
ise Akakiy Akakiyeviç'in yaşamını doldurur, renklendirir. Kendini evlenmiş,
yanında canlı bir varlık varmış gibi hisseder. Yalnızlıktan kurtulduğunu, hayat
yolunda sevimli bir hayat arkadaşıyla elele yürüdüğünü sanmaktadır. Akakiy
Akakiyeviç canlanır, önünde belirli bir amacı olan her insan gibi daha kesin,
kararlı hareket etmeye başlar (Süer, 1987). Bu anlamda “palto” onun için sadece
bir giysi olmaktan daha öte bir şey haline gelir. Yazarın şu ifadeleri bunu
ortaya koyar:
Sanki yaşamında
eksik olan bir şeyin yarattığı boşluk doldurulmuştu; sanki evlenmişti, sanki
yanında, yaşamakta olduğu anı paylaşan biri vardı, artık yalnız başına değildi;
sanki hoş bir hayat arkadaşı önünde uzanan yaşam yolunu kendisiyle birlikte ve
el ele yürümeye razı olmuştu. Takdir ederseniz ki bu hoş hayat arkadaşı, kalın
vatkaları ve dayanıklı bir astarı olan paltosundan başkası değildi (Gogol,
2014, s.30-31).
Gregor Samsa da
çokluk içinde yalnızlık çekmektedir. Böceğe dönüşmeden önce bir ailesinin
olduğunu düşünse de aslında onun üzerinden beslenmekten başka bir şey
istemediklerini fark eder. Gregor‟un ailesi ile ilişkisi, tuhaf bir dayanışma
ya da kullanma ilişkisine karşılık gelmektedir. Akakiy, babası ile hiç tanışmaz
hatta babasının ismini alması komik bir öğe olarak karşılanır. Gregor ise,
babasının baskısı altında ezilir. Kafka, böcekleşmeyi, fiziksel olarak olmasa
da içsel olarak babasının yaşadığını duyumsatır. Her iki yapıtta anne figürü
farklıdır. Gregor Samsa‟nın annesi hastalıklı bir yapıya sahip olsa da oğlunu
sever ve onu korumaya çalışır. Akakiy‟in annesi ise güçlü bir karaktere
sahiptir; ancak oğlunu önemsememekte hatta ondan yaşamın intikamını almak
istemektedir. Her iki merkez karakterinde değersizleştirme, çöpler üzerinden
imgeleştirilmiştir. Akakiy‟in değersizliği “Ayrıca her nasılsa tercihini, hep o
sırada pek de temiz olmayan bir şeylerin atıldığı pencerelerin altından
geçmekten yana kullanıyor, dolayısıyla şapkasının üzerinde her daim karpuz
kabuğu parçaları veya benzeri çöpler taşıyordu” (Gogol, 2014, s.14)
tümceleriyle biçimlendirilir. Gregor, böcekleşmesini tamamlarken odasının
pislik ve dışkılarla dolu olduğu kendisinin artık temiz olmayı umursamadığı
belirtilir. Öyküde, Samsa‟nın fiziksel durumunda meydana gelen değişim,
yaşamıyla ilgili bütün ayrıntılara ilişkin diğer değişimleri de beraberinde
getirmektedir. Bu apansız değişim sonrasında Samsa‟nın fiziksel becerilerinde,
yaşadığı ortamda, aile içindeki konumunda / hiyerarşisinde ve ailedeki
bireylerin ona karşı tutumlarında köklü değişmeler ortaya çıkmaktadır. Değişim,
oğulun babanın karşısında her zaman daha ezik durumda kalmasını sağlayan bir
araçtır. Şöyle ki, değişimden önce Samsa, ailenin geçimini sağlamakla
görevliyken, babası aile içinde ikinci plandadır. Ancak birdenbire oluşan bu
değişime bağlı olarak, baba yeniden güç kazanmış ve otoriteyi eline
geçirmiştir. Babanın otoritesi ve baskısı çoğu zaman şiddet eylemlerine kadar
varmıştır. Örneğin, hikâyenin başlangıç kısmında baba, Samsa‟nın sırtına
bastonla vurmuş (Keskin 2015, s. 19), öykünün son kısmında ise Samsa‟nın
ölümüne neden olacak yarayı açan cisimleri fırlatmıştır (Tokdemir ve Diler,
76-77).
Kapitalist sistemin de bir eleştirisi olarak anlam
yüklenen merkez karakterlerin gerektiği gibi çalışmaması, en azından
üst-otoriteye göre, verimli ve yeterli performans göstermemesi, onu
basitleştirdiğinin, indirgediğinin belirtisi olarak anlaşılabilir. Her iki
merkez karakterin de para biriktirmek zorunda olmaları otoriteye karşı
sinmelerine neden olmuştur. Kişiliksiz, kimliksiz, tepkisiz, zavallı memur
yaratımı söz konusudur. Yapıtın ana temasını da veren “mühim adam – memur”
karşıtlığında Akakiyeviç, memuru temsil eder. Paltosu için müracaat ettiği
mühim şahsiyete sekreteri Akakiy‟in geldiğini haber verdiğinde amirin “Kimin
nesiymiş peki?” sorusuna karşılık “Bir memur” cevabını aldıktan sonra “A!
Bekleyebilir öyleyse. Şu anda hiç vaktim yok.” (Gogol, 2014, s.57) demesi egemen
sınıfın kendileri dışında, alt tabakada çok küçük idealler uğruna, zorluklar
içerisinde bir hayat süren isimsiz, unvansız insanlara bakışını verir.
Gregor Samsa‟nın, işe gitmeme nedenini öğrenmek için
gelen temsilciye-böcek olduğu hâlde- ne cevap vereceğinin düşüncesinde
boğulması; üst-otoriteye karşı yeterli performans gösterilmediğinde bu durumun
korkuya ve sinmeye yol açtığının göstergesidir. Her iki kahramanın ölümü de
fark edilmeden, hiç yaşamamışlar gibi gerçekleşir. Gregor‟un dönüşümünden sonra
ailesi ondan uzaklaşır ve onu istenmeyen bir fazlalık olarak görürler.
Gregor‟un ölümü de onlar için bir şey ifade etmez ve öldüğü gün uzun zamandır
yapmadıkları şehir gezisini yapmak üzere evden ayrılırlar. Gregor Samsa,
yaşadığı bütün zorluklara ailesi için katlanır ama ailesinin ona olan tutumuna
ve yabancılaşmasına karşı ölüme karşı durmak istemez. Sonunda “şey” diye
adlandırılarak yaşlı-dul hizmetçi tarafından ölüsü kaldırılır. Akakiy de
“palto”su için verdiği çaba karşısında yenik düşünce hastalanır, ölür ve ucuz
bir tabutla gömülmesi uygun görülür. Akakiy‟in de ölüsünü yaşlı-dul ev sahibesi
kaldırır. Gregor Samsa böceğe dönüşmüş bir biçimde ölürken Gogol da Akakiy‟in
ölümünü böceklikle ilişkilendirir. Kimsenin
korumadığı, hiç arkadaşı olmayan, hayatı boyunca hiç kimseden içten bir
yakınlık görmemiş, bir böceği iğneyle tutturup mikroskop altında inceleme
fırsatını kaçırmayan doğa bilimcilerin ilgisini bile çekmeyen bir insan evladı
bu dünyadan böyle göçüp gitti (Kafka, 2016, s. 58).
Gregor Samsa, ölümü kabullenir hatta ölümü bekler,
ister dönüştüğü bu yeni kimliğin getirdikleri ile başa çıkamaz; ancak Akakiy
ölümü kabullenmez. Hayalet olarak geri döner ve kendisini önemsemeyen, küçük
gören mühim şahsiyet karşına dikilerek “palto”sunu yani içinde bulunmak
istediği kimliği zorla da olsa geri almak ister.
Sonuç
Gogol ve Kafka‟nın yapıtları birbirinden tamamen
farklı konuları ele almışlardır. Her yönüyle özgün yapıtlardır. Dönem
itibariyle Palto adlı yapıtın, Dönüşüm‟den önce yazılmış olması Palto‟yu öncelikli
kılarak diğer yapıtı ona göre inceleme kuralının benimsenmesine yol açmıştır.
Her iki “küçük insan” figürü de modern toplumun
yabancılaştırdığı, yalnızlaştırdığı, kapitalist sisteme boyun eğmek zorunda
olan kişilerin yansımasıdır.
Kaynak: Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim
Dergisi Sayı: 7/3 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder